Ana içeriğe atla

İlgisayar Etnografya Kliniklerinde Bir An Geçirmek


Size bilgiden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir şey açıklayacağım, bilgiden daha önemli değil ama. Sadece daha fazla ihtiyaç duyduğumuz. B harfini unutarak açıklıyorum; ilgi... Evet bilgiden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz o sihirsiz kelime; ilgi, sihirli olan bilgi tabi. 

Bu ihtiyaç bazı durumlarda o kadar çok kendini gösteriyor ki sahte acılarla dikkatler üzerimize toplanmalı rolüne bürünüyoruz. Lafta ağlamayan bebeğe mama verilmez hesabı mecazende olsa ağlama rolü yapıyoruz ilgi gösterin diye. Kendimizi inşa edememenin acı çığlıkları aslında bunlar. Bu anlamda sosyal medya algoritmalarından, komutlarına kadar kendimizi değerli saymanın oyunları düzenleniyor. Beğenilmek, yorumlanmak, paylaşılmak.. Bildirimler; senle ilgileniliyor diye geliyor, parlıyor kıpkırmızı, ruhunu kanatıyor belki de. Böylelikle duygular da mekanikleşiyor. İlgilenmek ilgisayarlığa dönüşüyor. Şu kadar beğeni şu kadar yorum vs. Kıstas nicelikte gözüküyor, sayılınca ortaya çıkıyor. 'İlgilenilme başarısı' çoğalınca ortaya çıkıyor, gerçekleşiyor.
Başarılı olmak ölçülüyor. 
Çok beğeni alma adına fotoğraf paylaşılıyor.
Çok yorum alma adına söz paylaşılıyor. 
Çok izlenme adına video paylaşılıyor.
Paylaşmak bu anlamda 'çoğa' ulaşmanın yolu. Paylaşmadan ne olduğun bilinemez. Ancak paylaşırsan bilinir, beğenilir, ilgilenilirsin. İlginildikçe kendinle alakalı değil de ilgilenilenle alakalı, popüler kültür bozması biri olmaya dönüşürsün. Ve kendinin boşluğunu kendin olarak doldurmak, kendini inşa etmek yerine başkaları ilgileriyle doldurur ve inşa ediverirler. Sen, sen olmanın ötesinde o anın değişken kültürüyle bezenmiş bir abideye dönüşürsün. Sosyal medya müzelerinde sergilenen bir profil abidesi..

Oysa kendi kendine yeterli olan biri, başkalarının ilgisine ihtiyaç duymaz. İlgi arama çabalarına da gerek duymaz. O zaten kendiyle yeteri kadar ilgilenmektedir. Kendi kendinin yeteridir bir bakıma. Bir bakıma kendini gerçekleştireni.  

Bir yandan da kendimizden başkasına o kadar az ilgiliyiz ki fedakarlık yapmak sadece sözlüklere saklanmış. En ucuz ama en değerli zaman fedakarlığı yapıp birine ilgi göstermek o kadar uzağımızda kalıyor ki arayı binler santigrat derece eritemiyor. Oysa asıl mevzu kendini aşıp başkalarına ilgi göstermekte. Kendini inşa etmek, kendini aşmakta. Kendin olmak, kendini aşmak...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahlâk-i Adudiyye Şerhi - Taşköprülüzade Ahmed Efendi - Kitap Haritası

 

Tanrı Var Mı - W. David Back / Kitap Haritası

 

Vakit Niyet İstikbal-i Kıble

     "Demirden bir kalem ucu ile, fırtınalar içinde bizi tehdit eden bütün yıldırımları toplamalı. Paratonerler gibi, onları mahvetmek için" diyor Abdülhak Şinasi Hisar. Bu sözü neden dediğini hiç sorgulamadan kendi hâl dünyama göre bir kurgunun içerisine oturtup kullanıyorum, kendime bir motivasyon bir itki elde ediyorum adeta bu sözle.       Sözler insanlara ait bir büyü gibi. Değiştirmeyi amaçlıyan eller gibi kulaklarımızın içinden girip beynimizin ve tüm bedenimizi istila ediyor. Bedenin ne yapmak istediğinin bir önemi yok sadece sözün emri ve hissettirdikleri var. Böyle bir durumda kulaklardaki barikatın çok önemi kalmıyor tabi. Özellikle verilerin böylesine çoşkun bir nehirden aktığı gibi akan bir çağda..       Veriler, duyduklarımız ve gördüklerimiz.. Beynimizin içine dalıp karar mekanizmamızı etkileyen her ne varsa, kaçı bizim kontrolümüzde? Kendimize yedirdiğimiz "kontrol bende" manifesto sözü bile kontrolün bende olmadığın...