Ana içeriğe atla

Taşı Kuş Hak Etmiyor


sadece yaşamak istiyorum

birazda düşünmek

hor görülmek

aşağılanmak 

benim değil, kimsenin hakkı değil

hiçbir akıl terazisi bir kalbin ağırlığını ölçemez

boğazınıza kadar başkalarının hayatına batmışsınız

birilerinin mutluluk rolleri sizi kendinizden o kadar uzaklaştırmış ki

ne kendiniz olabiliyorsunuz ne başkası

sahnedeki rolünüz öyle kararsız ki 

riyakar bir maskenin altında eziliyorsunuz 

gösterdiğiniz tablo o kadar mide bulandırıcı ki

güzelim dünyayı kirletmemek için 

kusmuğumla yaşamaya mecbur kalıyorum


beyniniz lağım çukrunda ibaret olunca

düşünememek virüsü sizi çoktan öldürmüş

oynadığınız oynun figüranı bile olamıyorsunuz

insanı, öyle dar kalıplara hapsediyorsunuz ki

önyargınızda bir bit yavrusu bile yaşayamaz

kaldı ki siz yaşayın ve insan olun


mezarlarınız toprakla değil parayla dolsun

kırdığınız kalpler en ağır cehenneminiz olsun

dünyada doyuramadığınız mideniz, ahirette irinle doysun

yokmuş gibi yaşadığınız şeytan, dostunuz olsun

ezerek yükseldiğiniz insanlar kabir kapınızdan eksik olmasın

iftiralarınız zebanilere yakıt olsun



(Bu şiiri yazdım diye ne çok üzgün ne çok kızgınım. Sadece insanlığın yaşam tarzına bir eleştiridir. Yoksa, hayat hakkında bir olumsuzluk ve ümitsizlik söz konusu değildir. Bilakis, kalemimiz ve fikrimiz yorulmak bilmeyen bir boğanın boynuzları gibi ümitsizliğin ve karamsarlığın böğrünü deşmektedir. Bu bazen eleştiri modunda olabilmektedir.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahlâk-i Adudiyye Şerhi - Taşköprülüzade Ahmed Efendi - Kitap Haritası

 

Tanrı Var Mı - W. David Back / Kitap Haritası

 

Vakit Niyet İstikbal-i Kıble

     "Demirden bir kalem ucu ile, fırtınalar içinde bizi tehdit eden bütün yıldırımları toplamalı. Paratonerler gibi, onları mahvetmek için" diyor Abdülhak Şinasi Hisar. Bu sözü neden dediğini hiç sorgulamadan kendi hâl dünyama göre bir kurgunun içerisine oturtup kullanıyorum, kendime bir motivasyon bir itki elde ediyorum adeta bu sözle.       Sözler insanlara ait bir büyü gibi. Değiştirmeyi amaçlıyan eller gibi kulaklarımızın içinden girip beynimizin ve tüm bedenimizi istila ediyor. Bedenin ne yapmak istediğinin bir önemi yok sadece sözün emri ve hissettirdikleri var. Böyle bir durumda kulaklardaki barikatın çok önemi kalmıyor tabi. Özellikle verilerin böylesine çoşkun bir nehirden aktığı gibi akan bir çağda..       Veriler, duyduklarımız ve gördüklerimiz.. Beynimizin içine dalıp karar mekanizmamızı etkileyen her ne varsa, kaçı bizim kontrolümüzde? Kendimize yedirdiğimiz "kontrol bende" manifesto sözü bile kontrolün bende olmadığın...