Ana içeriğe atla

Domates Pazarında Silahın Hikayesi


Bir domates yetişir. Pazara çıkar. Satılır. Satılmazsa da çok önemli değildir, aynı şekilde bir telefon üretilir ilk başlarda satılmazsa fiyat indirimiyle satılır. Satılmazsa da çok zarar edilmez.

Ama iş silaha gelince herkesin kullanacağı tabancalar değil de tank vs. olursa satılmazsa ne olur? Milyon dolarlar kaybedilmiş oluyor. Ve bu rakam az olmadığı için kimse kaybetmek istemez. Ee o zaman ne yapılması gerekir? Her malın bir pazarı vardır ya orada o mal tüketilir. Silah içinde bir pazar gerçekleştirilir. Ama bu pazar diğerlerinden farklı olacaktır çünkü silah zorunlu bir ihtiyaç değildir ama zorunlu ihtiyaçmış gibi gösterilmeye çalışır. Yoksa satış gerçekleşmez. 

Bunun için tacir, müşterisinin birine gider ve diğer müşterisinin sana kin duyduğunu ve sana zarar vermek istediğini söyler. İyi eğitim almamış müşterisi de hemen bu yalana kanar ve ne yapmalıyım diye sorar? Tacir kendini koruman için sana yardım edeceğim diyerek elindeki silahı gösterir ve bunu kullanırsan sana kimse zarar veremez der ve bir miktar ücretle bunu verir. Kendine güveni artırarak silahı satar müşterisine. Sonra tacir kılık değiştirerek diğer müşteriye gider ve görüyor musun bak diyerek diğer müşterisini gösterir. Sana kötülük yapmak istediği için silah aldı der, diyerek ona da elindeki diğer silahı satar. 

Ardından diğer müşterilere gider senki A kişisinin oğlusun diye överek diğerlerini kontrol etmelisin. Hatta bu kontrolünü kolaylaştıracak elimdeki silahtan almalısın der ve satışı yapar. Günün sonunda tacir gizli bir elle müşterilerinden birine saldırır. Ve kaçarak diğer müşterisinin bu saldırıyı yaptığı haberini yayar. 

Bunu duyan diğer müşteriler karşılık verme yarışına başlarlar. O günden bu güne bu karşılık yarışı bitmez. Tacir ise her gün daha yeni silahlar üreterek bunu övünerek müşteriyle paylaşır. Ve günler yıllar böyle geçer gider. Tacir potansiyel yerlere göre plan yaparak müşterilerini bile değiştirir artık. Ve günün sonunda birileri ölmelidir ki o para kazanabilsin.

Bu sistemi korumak adına 

hem eğitim sistemi iyileştirilmez, 

hem insanların ırkları devamlı övülür, 

hem dinlerin üstü tam anlayacakken karalanır.

Peki sizce bu sistem son bulacak mıdır ? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahlâk-i Adudiyye Şerhi - Taşköprülüzade Ahmed Efendi - Kitap Haritası

 

Tanrı Var Mı - W. David Back / Kitap Haritası

 

Vakit Niyet İstikbal-i Kıble

     "Demirden bir kalem ucu ile, fırtınalar içinde bizi tehdit eden bütün yıldırımları toplamalı. Paratonerler gibi, onları mahvetmek için" diyor Abdülhak Şinasi Hisar. Bu sözü neden dediğini hiç sorgulamadan kendi hâl dünyama göre bir kurgunun içerisine oturtup kullanıyorum, kendime bir motivasyon bir itki elde ediyorum adeta bu sözle.       Sözler insanlara ait bir büyü gibi. Değiştirmeyi amaçlıyan eller gibi kulaklarımızın içinden girip beynimizin ve tüm bedenimizi istila ediyor. Bedenin ne yapmak istediğinin bir önemi yok sadece sözün emri ve hissettirdikleri var. Böyle bir durumda kulaklardaki barikatın çok önemi kalmıyor tabi. Özellikle verilerin böylesine çoşkun bir nehirden aktığı gibi akan bir çağda..       Veriler, duyduklarımız ve gördüklerimiz.. Beynimizin içine dalıp karar mekanizmamızı etkileyen her ne varsa, kaçı bizim kontrolümüzde? Kendimize yedirdiğimiz "kontrol bende" manifesto sözü bile kontrolün bende olmadığın...