Ana içeriğe atla

Dolmuşla Dolmayan Zihin

 


Dün dolmuşla bir yere gitmek üzere kalkış yerinden biniş yaptım. İlerlemeyle dolmuş koltukları ve ayakta kalınması gereken yerler dolmaya başladı. Hatta kapasitenin bir kişi üstüne çıkmışken cengaver bir abi ''kaptan yeterince dolu olmadı mı" deyiverdi. Sen misin itiraz eden, kaptan hemen ipi sapa gelmez nedenlerle kendini savundu. Bir iki dakikalık gerginliğin ardından yolculardan biri fazladan binen olarak heralde, nasıl bir paradoks yaşamışsa bizim sağlığımızı savunan adama sen haksızsın der gibi itiraz etti. Neyse ki bu uzun sürmeden kırmızı ışığın bizi alıkoymasıyla yüksek sesli bir araba, kışın soğunda camları açmış. Tek başına yanımıza yanaşıverdi. Dolmuş içerisindeki gerginlikle, hareketli müziğin yanyana gelmesi. 'Nasıl bir senaryo ya düştük ya Rabbi diye' düşündürdü. Evet hayat, absürd komedi ve kontrol ettiğini sandığın kontrol edemediğin şeylerle de dolu.

Yeşil ışık yanar ve dolmuşun tıngır mıngır ilerleyişine karşı, genç adam; geniz yakan sivri saçlarıyla kendine has yollara sahip olmanın gururu maskesini takar ve müziğinde ritmiyle yanımızdan hızla uzaklaşıverir. Bense ne sağlımızı düşünen bu kişiye teşekkür ediveririm ne de üç buçuk lira uğruna sağlığımı hiçe sayan adama kızabilirim.  

Yazıyorum ki teşekkür edemememin bir özrü olsun. Belki böylelikle iyiliğin payını büyetebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahlâk-i Adudiyye Şerhi - Taşköprülüzade Ahmed Efendi - Kitap Haritası

 

Tanrı Var Mı - W. David Back / Kitap Haritası

 

Vakit Niyet İstikbal-i Kıble

     "Demirden bir kalem ucu ile, fırtınalar içinde bizi tehdit eden bütün yıldırımları toplamalı. Paratonerler gibi, onları mahvetmek için" diyor Abdülhak Şinasi Hisar. Bu sözü neden dediğini hiç sorgulamadan kendi hâl dünyama göre bir kurgunun içerisine oturtup kullanıyorum, kendime bir motivasyon bir itki elde ediyorum adeta bu sözle.       Sözler insanlara ait bir büyü gibi. Değiştirmeyi amaçlıyan eller gibi kulaklarımızın içinden girip beynimizin ve tüm bedenimizi istila ediyor. Bedenin ne yapmak istediğinin bir önemi yok sadece sözün emri ve hissettirdikleri var. Böyle bir durumda kulaklardaki barikatın çok önemi kalmıyor tabi. Özellikle verilerin böylesine çoşkun bir nehirden aktığı gibi akan bir çağda..       Veriler, duyduklarımız ve gördüklerimiz.. Beynimizin içine dalıp karar mekanizmamızı etkileyen her ne varsa, kaçı bizim kontrolümüzde? Kendimize yedirdiğimiz "kontrol bende" manifesto sözü bile kontrolün bende olmadığın...