Keşke insan filimlerdeki gibi kolayca ölebilseydi. Bu kadar düşüncelere boğulmadan can simidi gibi ölüme sarılmayı yeğlerdi. Gözlerini karartan karanlık değildi aslında. Onu ürküten ileriyi düşünmenin getirdiği belirsizliğin karanlığıydı sadece. Açık açık imtihandı bu. En koyu direnişti bu. Doğru, dürüst, erdemli olmaya direniyordu insan. Pardon bazıları da olmamaya değil mi?. Oysa kimler kimler kaybetmişti yalana karşı. Sokrattan, Bilal-i Habeşe, Ebu Hanife'den, Bediüzzaman'a hepsi doğruya direndikçe karartmaya çalıştılar yalanlarla. Onlar alevi közledikçe su döktüler. Şimdi ben, külleri kaldırmaya gücüm yetmiyor. Evet, dünya dürüstçe yaşanılacak bir yer değildi kuşkusuz. Hiç bir zamanda olmadı. Kimileri yeni tomurcuklanan bir çiçeğin yaşama sevinci gibi umutluydu oysa. Umut yaşamaktı. Ek olarak yaşamak bir zorundalıktı da.
Evet, benim hakkım sükut idi: zira acizim. Bilirim, asarım rağbete şayan değildir. *Münazarat
Yorumlar
Yorum Gönder