Bediüzzaman Said Nursi Kur'an'ı anlattığı sözler kitabının 25.Söz bölümünde dikkat çekici bir karşılaştırma yapar. Adeta burada bir yol haritası olarak ortaya koyduğu teşhisler, sanat camiasında verilen ürünler incelendikçe doğruluğunu ispatlar.
Söylenilen söz yada anlam içeren kitap, müzik, resim, film her ne varsa üslubunun etkisiyle insanda iki duygu uyandırır. Bunlarda biri hüzün diğeri ise neşedir.
Hüzün ise iki kısımdır: Ya fakdü'l-ahbaptan gelir, yani ahbapsızlıktan, sahipsizlikten gelen karanlıklı bir hüzündür ki, dalâlet-âlûd, tabiatperest, gaflet-pîşe olan medeniyetin edebiyatının verdiği hüzündür.
Hüzün ise sebebi itibariyle yine ikiye ayrılır. Bunlardan ilki; dost sahibi olamamaktan gelen hüzündür. Bu hüznün kaynağı inkar ve gaflet içinde yaşayan medeniyettir. Yani modernite veya postmodernite.
İkinci hüzün firaku'l-ahbaptan gelir; yani ahbap var, firakında müştakane bir hüzün verir. İşte şu hüzün, hidayet-edâ, nurefşan Kur'ân'ın verdiği hüzündür.
İkinci hüzün ise; dost vardır ama ayrılığından doğan bir hüzündür. Dostun uzaklığıyla oluşmuş bir özlemdir sadece. İşte bu hüzün, imanın ve Kur'an'ın kaynağı olan hüzündür.
Amma neş'e ise, o da iki kısımdır: Birisi nefsi hevesâtına teşvik eder. O da tiyatrocu, sinemacı, romancı medeniyetin edebiyatının şe'nidir.
Diğer üslubun tesiri olan neşe de iki kısma ayrılır; ilki insanın, zevk ve hevesinin teşvik ederek oluşturduğu neşedir ki insanın gelişimine ve düşünce hayatına katkı sağlamayan, tabiri caizse vakit öldürme adına başvurulan şeylerdir.
İkinci neş'e, nefsi susturup ruhu, kalbi, aklı, sırrı maâliyâta, vatan-ı aslîlerine, makarr-ı ebedîlerine, ahbab-ı uhrevîlerine yetişmek için lâtif ve edebli, masumâne bir teşviktir ki,
Diğer neşe ise insanın gelişimine odaklanan, düşünmeye sevk ettiren, geçici heveslerinin tatmininden uzak neşedir. İnsana neden var olduğunu düşündürüp, Yaratıcı'sını ve kendini keşfettirmeye teşvik eden neşedir.
o da Cennet ve saadet-i ebediyeye ve rüyet-i cemâlullaha beşeri sevk eden ve şevke getiren Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın verdiği neş'edir.
Bu neşenin kaynağı da iman ve Kur'an'dır ki; insana yaşamı sevdiren ve anlamlı kılan kaynaktır.
Sonuç
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'ân'ın ilmî ve amelî i'câzına karşı mağlûp oluyor. Öyle de, medeniyetin edebiyat ve belâğati de, Kur'ân'ın edep ve belâğatine karşı nisbeti, öksüz bir yetimin muzlim bir hüzünle ümitsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınâsının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşığın muvakkat bir iftiraktan müştakane, ümitkârâne bir hüzünle gınâsı (şarkısı), hem zafer veya harbe ve ulvî fedakârlıklara sevk etmek için teşvikkârâne kasâid-i vataniyeye nisbeti gibidir.
İncelemeye alındığında Kur'an'ın esasları olan tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet konuları dışında kalan karşılaştığımız roman, film ve diğer sanat eserleri çaresiz bir insan üslubu tesirinde ilerlediğini görürüz. Bediüzzaman'ın tabiriyle sarhoş bir ayyaşın söylemi ne kadar mana ifade ederse, iman ve Kur'an persfektifi dışında kalan söylemler ve şekillerde o kadar mana ifade edecektir.
Ne inceledik?
İnsan yaşam çevresi itibariyle günlük hayatta nefes, su ve gıda tükettiği gibi bazı semboller, duyumlar tüketir. bu sembol ve duyumlar insanın duygularında yapıcı ve yıkıcı etkiye sahip olabilir. karşılaştığı bu durum karşısında insan nasıl tepki vereceğini bilemediği için sonradan öğrenir. Kur'an da öğrenim gözeterek ilerler. Bizde bu öğrenim gereği sembol ve duyumlara anlam veririz. Verdiğimiz anlam gereği duygularımızla bir yaşantı süreriz.
Unutmadan, anlam vermemek bile bir anlam vermektir.
Kaynaklar; Sölzer - Bediüzzaman Said Nursi (www.erisale.com)
Yorumlar
Yorum Gönder