Ana içeriğe atla

Neyi Bilmediğim İçin Konuşmuyorum?

Erkek olduğum için kadınların deneyimleri ve yaşantılarına etki oluşturan şeyler hakkında konuşmuyorum. 

Bekar olduğum için, iki kişi birbirine nasıl tahammül ederek kırmadan ve kavga etmeden yaşar, bir anne baba değil iki anne baba nasıl razı edilir bilmediğim için evlilik hakkında konuşmuyorum.

Çocuğum olmadığı için bir çocukla sıkılmadan saatlerce vakit geçirip, en basit şeyleri bile ona öğretmenin ne olduğunu bilmediğim için çocuklar hakkında konuşmuyorum.

Okumadığım için bir kitabın onlarca sayfada anlattığını bir cümlede anlayamacağım ve bilemeyeceğim için kitaplar hakkında konuşmuyorum. 

Tanımadığım için bir kişi hakkında bin tane güzel hasleti varken bir kötü hasletine rastlayan birinden duyduğum için tanımadığım biri hakkında konuşmuyorum. 


Çünkü bilemeyiz. Evet, mutlak bilgi hakimi olmadan yargılayamayız. Kimin hangi şartlar altında hangi tercihler yaptığını anlayamayız. Çünkü birilerinin rahatlığı birilerinin derdidir çoğu zaman. Bizler sadece, mutlak hakimiyet sahibinin yargılarına inanabilir ona göre hareket edebiliriz. Hal böyleyken bile bu durum O'nun dilinden bizi hakimiyet sahibi yapmaz. Çünkü ne makamımız buna müsait ne de bilgimiz.. 


Yapabileceğimiz tek şey; bize bahşedilen kendiliğimizin bilgisini arttırabilmektir. Her ne kadar rağbet görmese de insanın kendiliğinle oluşu.. Her ne kadar sağa sola yargı dağıtmak, popüleritenin kaynağı olmuşsa da kalınacak kaliteli bir yalnızlık çoğu zaman kalabalığın aldatmacalı ve dayatmacalı hayatından daha güzel etki bırakır insan ruhuna.

 

İşte asıl devrim, tüm kötülüğe ve olumsuzluğa rağmen her an kendinde cehalet duvarlarını ve olumsuzluk gözlüklerini parçalayarak ilerlemektir. Bilmek değil ne bildiğini bilmek, kendinden başka yargılanmayı hak eden biri olmadığının farkına varmaktır.


Eğer anlayabilirsek, evet burası önemli; Eğer anlayabilirsek sevgili okuyucu ve dinleyici hoşgörülü bir cehalet, gururlu bir bilgelikten daha iyidir. 


Bilmenin cazibesi bizi bu kadar hapsediyorken, insana bilmediğini bildiren Allah'a şükür, bilmediğini öğreten Peygambere selam, ve bu yolun aydınlatıcıları olan alimlere rahmet olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahlâk-i Adudiyye Şerhi - Taşköprülüzade Ahmed Efendi - Kitap Haritası

 

Tanrı Var Mı - W. David Back / Kitap Haritası

 

Vakit Niyet İstikbal-i Kıble

     "Demirden bir kalem ucu ile, fırtınalar içinde bizi tehdit eden bütün yıldırımları toplamalı. Paratonerler gibi, onları mahvetmek için" diyor Abdülhak Şinasi Hisar. Bu sözü neden dediğini hiç sorgulamadan kendi hâl dünyama göre bir kurgunun içerisine oturtup kullanıyorum, kendime bir motivasyon bir itki elde ediyorum adeta bu sözle.       Sözler insanlara ait bir büyü gibi. Değiştirmeyi amaçlıyan eller gibi kulaklarımızın içinden girip beynimizin ve tüm bedenimizi istila ediyor. Bedenin ne yapmak istediğinin bir önemi yok sadece sözün emri ve hissettirdikleri var. Böyle bir durumda kulaklardaki barikatın çok önemi kalmıyor tabi. Özellikle verilerin böylesine çoşkun bir nehirden aktığı gibi akan bir çağda..       Veriler, duyduklarımız ve gördüklerimiz.. Beynimizin içine dalıp karar mekanizmamızı etkileyen her ne varsa, kaçı bizim kontrolümüzde? Kendimize yedirdiğimiz "kontrol bende" manifesto sözü bile kontrolün bende olmadığın...