Malum tekfirci kişiler olarak geçen biri hapiste olmak üzere şuan birinin daha popülerleşmesiyle ilerleyen bir harekatın yaptığı fiiliyatlar hakkında bazı analizler sunmaya gayret edeceğim:
Birinci olarak Kur'an'ı Kerim'i meal olarak tavsiye etmeleri ki Türkiye'de yaşayan hemen hemen herkes fark etmiştir ki Kur'an'ı mealen okumak hocaların çoğunluğu tarafından tavsiye edilmez. Meali geçtim tefsir yazarken bile Mehmet Akif Ersoy gibi İstiklal Marşımızın yazarı korkarak yarıda bırakmış. Şimdiki meal üstünden ahkam kesemlerin kulakları çınlasın. Keza Elmalılı Hamdi Yazır'da aynı fikriyatta olduğunu belirtirken/hatta ilk baskı (1935-36) tefsirinde önsöz olarak bunu belirtirken, meal üstünden Kur'an'ı anlama ve yorumlamayı kendilerine hak sananlar acaba kendilerini bu iki nadide insandan daha üstün görmelerinin sebebi nedir acaba? Önsözün daha sonra kaldırılması ise bambaşka bir konu. Meal meselesi böyleyken arkadaşlar durmadan meal üzerine gitmeleri ayrı bir şüphe oluşturmuyo değil. Yine o zamanlara nüfuz etmiş Bediüzzaman Said Nursi'ninde bu konu hakkında; çekinilmesi gerekilen, hatta bir art niyetli proje olduğunu ima eder sözleri vardır.
Bu konuya son nokta olarak şiddetle önerdiğim makaleye göz atmayı unutmayın; https://islamansiklopedisi.org.tr/meal
İkinci mesele olarak devamlı eleştiregeldikleri tasavuftaki fenafil şeyh düsturunun bir benzerini kendileri uygulamaktalar. Nasıl mı? Ha bire hazırlanan videolara konuşan hocanın ismini koyarak şahsın ismini güçlendirmeye çalışılıyor. Ama bu kafa yapısına kendileri karşı. Yani mürşid-şeyh yani "şuan yaşayan bir zat olamaz sadece Kur'an ve Hadis olabilir" diyorlarken bazı şahısları ön plana koyup duygusal sinematik girişimlerde bulunmaları, eleştirdikleri şeyi kendilerinin yaptığı paradoksal bir durumu özetlemekte.
Üçüncü mesele olarak bazı videolarda yapılan hedef saptırması mesela bu videoda konu diksiyonken ve anlatım yapmak iken farklı başlık atılmakta. Bunu namı değer youtube için klasikleşen "clickbait" olarak uyguladıklarını düşünsek bile o tarz videolarda bile konu hakkında az çok bilgi verilmekte.
Ortaya çıkan bu girift bir yandan da paradoksal durumlar insanları derinden derine iç muhasebe olarak düşündürmeli.
Son olarak ahmak dost, akıllı düşmandan kötüdür. Nefsime oturtmaya çalıştığım bu sözü birine dinden anlatırken düşünmeye çalışıyorum. Zira bazen "niyetin halis olması yetmiyor amelinde halis olması gerekiyor." diyerek Zübeyir Gündüzalp'ten alıntılıyarak bitirelim.
Yorumlar
Yorum Gönder